26.5.10

Sus...kûn.

öyle dir ki;
kuş sesleri gönülden akar geçer,
kanat takar göğsüne,
kalb seker bulut üstünde.
ud sesi cemâlinde bir sızı,
defe vurdukça hû eder.
saç telleri vurdukça
cüruh kan döker suskun...


Amin.


19.5.10

Körebe...

Mumları yak.
Anlatacaklarım var.
Gözlerini yum.
Her kelimem sonsuz.


Su akarken taşa düştü ellerim.
Yumdum gözlerimi...
...bir...iki...üç...
sebepsiz bir derya...
kusursuz bir dünya...
ulaşılmayan bir hülya...
anlatılamayan bir sus.


Şimdi sustum.
Körebe oynuyorum...


18.5.10

Kuş uçuşu...



Dudaklarının kenarı yavaşça kıvrılırken "ssss" sesi çıkar...

Portmantodan kıvrılarak yere doğru uzanan bedenine sarılmışken tekrardan gülümsediğini görmüş;
hmmmm...
bir de toz kutusundaki nabız göstergesi var.

Kuşlar hep özgürce uçar sanırdın, di mi?
Köşe aydınlığıyla vursun sazlar-dı;
göz arsızlığıyla kapılmışlığın vardı;
söz patavatsızlığıyla "saf"lığın...

İşte hepsini taşırken ağacın tepesine, bunları düşündüm.
"Ah yauuvvv..." dedim,
âtıflar da neymiş!?

Bir demirlemişiiiim
bir salmışım sözlerimi.

Anladım sanırım;
anlamadığımsa, tüm aşkların keçe kurusu kuş uçuşlarıydı...



Rumuz: düttürü dünya


.