22.1.13

Sessiz Dil

Tüm zamanların en hafif vuruşu ile kavuşanlar vardır...
söZ-Süz. yüZ-Süz.


Taşlı bir Cadıyım. Sessizliğimden parçalanan duvarların kapısı dahi yok.


Gözlerime görünen kuş uçuşlarıyla turluyorum bu dünyayı.
Gördüklerimden hoşnut değilim.
Düşlediklerimden...belki.


Kanımı donduran yüzsüzlükler sözsüzlüğüme bürünen bir kaç kılıç darbesinden ibaret.
Ateşlenen alnımdan soğuk terler boşalıyor,
ben dahi anlamıyorum neler oluyor.


Yeterli değil...
Hazsızlıklarıma dokunan hırsızların peşindeyim.
Ben dahi bilmiyorum.
Bilmiyormuşum.


İki yalnız insan tek bir yalnızlıkta nasıl birleşebilir söylesen ya.


Ben,
bilemiyorum.

14.12.12

şiştim

seslerini gün ışıltısına kavuşturan bissürü vızıltı vardı gün boyunca.

bazen ben üzülüyorum, olduğum insana.
bazen de hırçınlaşıp kavuruyorum kendimle bahçedeki hardalları.

bi de karahindiba tüycüklerini üfleyesim geliyor.
öyle.

"she's not comin' home tonight.." dedikçe şişiyorum.
içim şişti içim.

kediler geçiyor bi de pencerenin önünden.
kovalayacak takatim de yok ki,
yoksun diye hep.
hep ondan işte.
şiştim.

gözlerimi açıp kapatınca çipil çipil bakıyorum uzaya.
gıcık oluyorum bildiğin
ya da bilmediğin
işte.

gecelerin birinden bu gecede ben pek şiştim.



14.8.12

Barbunya Pilaki

Gece sarılıyor etrafımdaki huysuzluğa, biz yaldızlı karıncalar, dönüyoruz bahar direkleri kıyısında...
Doğa sesini alçalttıkça çılgına dönen insanın çığlıkları daha da kulak tırmalayıcı gelse de,
ve her geçen gün daha da kalabalıklaşsa da şu toprak üstü zihniyeti,
sükûneti bozmadan doğayla dans etmek iyi geliyor.
Son zamanlarda huysuzluğumu atıyorum toprağa...
O alıyor hepsini, dinlendiriyor, çiçekler olarak sunuyor gerisin geri.
Bir de barbunya verdi.
Pilakisini de çok severim.

5.3.12

.

Sessiz
Siz
.
Bensiz
.
Biz
.
Göre
celi
.
Tin
sel
.
Ten
sel
Al
lâl
.
İlk
tın
ı
.

Mümkün
.

tamam
.
Siz
Sen
.

http://www.youtube.com/watch?v=F-4wUfZD6oc

15.2.12

9.1.

Birlikler yığıntılarla sebepsiz sualsiz önümde.
Kır sesleri kumrularla Ada'nın en ucunda.
Beyaz Oda Sus'u.
9'u 1'e çaldım; sus idi hakîkatım.

Kıvrıldım içimde;
                       sandım ki
        görülürüm
                       sandım ki
        övülürüm
                       sandım ki
        sevilirim.
Yanılmışım.

Yedi Göğün Semâsı'na doğurdum güneşlerini Mahşer'in,
Sükûneti kilitledim bağrıma,
Gönüldaşlıktı kıblem, lâkin dilime hâkim olamadı ruhum.

Eyvallah.



                                 

9.2.12

Ben, İnsan...


Tarih sayfalarının izdüşümleri yansıyor aynama.
Ayaz.
Poyraz.
İstanbul.
Her şey, her zamankinden karanlık…
Işığa geçişin özlemle kavrulmuş huşû dumanı var bulutların üzerinde.
Edilen onca yemin unutulmuş,
Görmezden gelinen onca savaş yenilenmeye yüz tutmuş.
Hava aydınlık.
Kar, daha da aklaştırıyor çirkinlikleri.
Yüz yıl öncesine ayak basıyorum.
Kırmızıya çalan sokaklar, alevden gökyüzünde demleniyor.

Ben, İnsan, hâlâ acısını ve pişmanlığını taşırken sırtlandığım ruhların,
Görmezden gelemiyorum artık haksızlığın.
Geçen yıllar hiçbir şeyi değiştirmemiş sanki.
Köşeye yığdığım defter sayılarını unutmuşken  tam da, eskilerden nüfuz etti.

Ben, İnsan, hâlâ anlayamıyorum kendimin kendimden farklı olmadığını.
Sözcüklerimin ayakları birbirine karışıyor,
Ne diyeceklerini bilmiyorlar pervazıma konan kumrular.
Fethettiğim dalgalar beni bir hışımla alabora edecek kadar sâkinler oysa ki…

Ben, “insan”,
Küçüldükçe büyüyorum amansız kaçışlarımda.

16.1.12

Bulut Cadısı

Üzüm karası kar taneleri süzülüyor göklerden aşağı... kolaçan ediyor, yokluyor deveranımı;
...kolluyor hırçınlığımı.

Mai bulutlar siyaha çalıyorlar,
...dolaştıkça zemheri damarlarında aklımın.

Savunmasız çocuk heyecanlarımı amansızca çalıyor düşlerinden Gece'nin.

'Düşün Bahçesi' bahçıvanlığına sunuyorum sessizliğimi,
...ellerimdeyse Meryem Ana Kandilleri...

Yanıbaşımda, sebepsiz yere ağlamaklı çam iğneleri.
Gönülsüzce dönüyor kar taneleri...
...dönüyor insan her dem umarsızca...
...soluksuz.

Hades'in dipsiz kuyularına atsam ya dileklerimi!
Onca sahipsiz ruhun güruhuyla devinen sersemliğimle sarılsam Bulut Cadısı'na...

Hem, salmadıkça kök toprağa,
...rüzgarın hâkimiyetindesin.

12.1.12

Şeb-i Hayal

Balçığa bulanan kurşun kalemlerini süzdü göz ucuyla.
Fırtına yakındı.
Boşluğa çevirdi yüzünü...geceye.
Sarhoşluğuna verdi yaşlarını gözlerinin.
Bir hayat daha...
...bir kalp daha, ne fark ederdi ki.
Baykuş sessizliğinde kırmızıya çalınıyordu gece,
...ve elinden gelmeyen avuntuları bir kenara yığmıştı fütursuzca.
Pervazın hemen avlusuna bırakmıştı beyaz düşlerini;
...zirâ bu gece onları kuşanmayı hak edememişti.

Belki...

O 'hissiz sus'unu rafa kaldırmalıydı;
Ancak öyle göz yumabilirdi fısıltılarına karanlığın.


22.9.11



Kullanmış olduğu hiç bir kelimeyi kullanmamaya dikkat etti.

Nefesi kesik.

Rüzgar sessiz.

Bu hiç alışıldık değil.

Sokakta patlayan silah sesleri, ormanın sessizliğine karıştı.

Gitmek istedi.

Kalabilirdi.
Evet, yapabilirdi bunu.

Her gün erken kalkardı; o banknotları elde edebilmek uğruna her nefesini fedâ edebilirdi.

Akşam iş çıkışını bekler, şehrin en amansız hırsızı olan trafikle randevusunu kaçırmaz, ve hiç bir şey olmamış gibi devam edebilirdi.

Evet, bunu yapabilirdi.

Balkondaydı bunları düşünürken, ve bir kaç saniye sonra içine düşeceği  zihinsel çıkmazdan habersiz gökyüzüne çevirdi yüzünü.

Rüzgar esti, ve önündeki masada duran çiçek dolu vazo bir hışımla düştü, kırıldı.
Çay bardağının tam da yanına.

Dökülenleri topladı.
Cam kırıklarını dikkatlice sigara tablasının içine yerleştirdi.
Her yere dağılmış olan su damlalarını temizledi.

Çay bardağına uzandı, bir yudum.. Artık çok geçti.

O an, zihninde tetiklenen düşünce silsilesini durdurmak için yapabileceği hiç bir şey yoktu: bardak..çay..vazo..kırıklar..cam..her yerde.

Cam parçalardan biri bardağın içine girmiş olabilir, midesine doğru yol alıyor olabilirdi. Bir kaç saat içinde midesi, diğer bir kaç saat içinde ise bağırsakları paramparça ve kan revân içinde olabilirdi.

Bu, onun sonu olabilirdi.
Zihninin sonu.

26.12.10

Arsız Peri

sapasağlam durasım var şu duvarın karşısında.ya da kelimelerimi birleştirip dümdüztırmanasımvar.
bir surat ile bir sûret karşılaşsaydı ki ne olucaktı ki.
gidiyor olucaktım ben yada üzümü şıra eden yine damlalar olucaktı pınarlardaki.
sen iyisi mi gitseydin yada kalma deseydin ki ne olucaktı ki bilmediğim.
görüyorsun ya hep bilmediklerimden olmayanlar.
hem ne denirdi ki gitmemişseydim. ne yada kim ya da kime bakılırdı da arsızlığımdan dem vurulurdu.
söylese ya biri.
arsız ve ucubeyim şimdi.
en azından huzurluyum be dayı.

9.10.10

Sonsuz bir yağmur Masalı

Huysuzluğun getirisiydi gidişleri.
Kara Kuyu'nun hikâyelerine boyun eğdi.
Kibarlığına vermeliydi sislerin hinliğini,
ve sövmeliydi yüzüne, bildiği ve sandığı her şeyi.

"Sonsuz bir yağmur" idi masallarındaki,
ve kabuğundaki aşk simgeleri.

Serilivermeliydi ne de olsa savrulan hayalleri,
dönüvermeliydi peşi sıra yediverenleri,
ve dağıtmalıydı etrâfa şekerlerini.

Oysa ki "sonsuz bir yağmur" idi masallarındaki,
bir de sesindeki ebedî tebessüm hayalleri.


7.10.10

Öte Diyar Hikâyesi

Bir salıncağa kurban etmiştim oysa ki tenimin bâkireliğini,
ve hiç dokunmamışçasına ve koklamamamışçasına bir bedeni, sana eğilmişti bedenim.

Yollar, kat edilmekle olsa olsa çoğalırlar.
Bizler ise yol edilmekteyiz sıfatsızca;
ve belki de edinmekteyiz yolsuz düşlerimizi kendimizce,
ancak asla kendiliğinden değil.

Sırsız kendimiz ne mümkün var olsun?

Gidebildiğimizce gidiyoruz diyarlar ötesine;
ancak kendi ötemize geçemedikten sonra her şey boş.

Hem;
Sırsız âlem ne vakit var olmuş?

19.8.10

Ulvî Kibir...













Sadece ölümsüzlüğün kuytusuna saklanan kör gözlerin imanı bizim hayatlarımız...

Yaşamı matah kılan ebediyet değil;
Et parçalarına tutunan safsatamız...

Görünen o ki hazırlık ne buraya, ne oraya, ne ona ne de kendimize.

Oysa ki tembelliği çağıran yoksunluk mirâsımızdı âh!

Aksak bedenlerimize tutturduğumuz yaftalarla gezinmenin verdiği gurur,
Hoyratça savurduğumuz aşk yanılsamaları,
...korkakça...

Bir yol dahi yürümekten âciz avuntuları var bizlerin;
Söz gelimi omuz yükleri,
ve bizleri haklı çıkaran muhasebeleri...

Ah! Bir de ulviyete bürünmeye çalışan kibirli seslerimiz...


.

"Cap"

"Gidiyorum" diyebilmek kolay mıydı sanıyorsun?
Vadi'nin karanlığında savaşmak...
Bedeninde ölmek ve diriltmek beni sende...
Ruhundan taşmak ve aşkın olmak sessizlikte...
Gözlerinden kaçmak ve oyun oynamak senin gibi...
Aşkı kurtarmak uğruna tutunmak ayrılığa...
ve sel olan yaşların kuruttuğu varlığımda yokluğuma merhaba demek...

Seni özlemek;
sessizliğinde ümit beslemek...

Zihnimin odanın bir köşesine yığdığı onca sayfaya bakmak...
...hayatıma sadece bakakalmak duygusuz ve sensizce.

"Gitme"lerinle kalmaya direnmek kolay mıydı sanıyorsun sevgilim?
Ölüme cesaret etmek...?


"Cap"...


http://fizy.com/#s/164blq



17.8.10

dinle Biz'den...

Anlaşılmaz ki bu...
Anlatamadığım gibi çok şeyi, bir tek kelebek kanadı tanık olurdu olsaydı o vadide;
ki oldu da.

Bak işte değiştirdi her şeyi.

Biz'i dinle;
Ses-siz liğim sen-siz liğimde sus-uzluğum olurken yazıyorum bu satırları.
Hiç yokken var olmaya çalışan bencilliğimiz,
Korlaşan ve külleşen bedenlerimize kapılmış...

Biz'i düşle;
Sabırsızca yüklendiklerimizi atmalıyız üzerimizden;
Ben'sizce aşka cesaret etmeli,
Ben'sizce inanmalı,
Ben'sizce dinlemeli...

Gitmeliyiz kendimizden,
...ve birbirimizi bulmalıyız pervasızca...

26.5.10

Sus...kûn.

öyle dir ki;
kuş sesleri gönülden akar geçer,
kanat takar göğsüne,
kalb seker bulut üstünde.
ud sesi cemâlinde bir sızı,
defe vurdukça hû eder.
saç telleri vurdukça
cüruh kan döker suskun...


Amin.


19.5.10

Körebe...

Mumları yak.
Anlatacaklarım var.
Gözlerini yum.
Her kelimem sonsuz.


Su akarken taşa düştü ellerim.
Yumdum gözlerimi...
...bir...iki...üç...
sebepsiz bir derya...
kusursuz bir dünya...
ulaşılmayan bir hülya...
anlatılamayan bir sus.


Şimdi sustum.
Körebe oynuyorum...


18.5.10

Kuş uçuşu...



Dudaklarının kenarı yavaşça kıvrılırken "ssss" sesi çıkar...

Portmantodan kıvrılarak yere doğru uzanan bedenine sarılmışken tekrardan gülümsediğini görmüş;
hmmmm...
bir de toz kutusundaki nabız göstergesi var.

Kuşlar hep özgürce uçar sanırdın, di mi?
Köşe aydınlığıyla vursun sazlar-dı;
göz arsızlığıyla kapılmışlığın vardı;
söz patavatsızlığıyla "saf"lığın...

İşte hepsini taşırken ağacın tepesine, bunları düşündüm.
"Ah yauuvvv..." dedim,
âtıflar da neymiş!?

Bir demirlemişiiiim
bir salmışım sözlerimi.

Anladım sanırım;
anlamadığımsa, tüm aşkların keçe kurusu kuş uçuşlarıydı...



Rumuz: düttürü dünya


.

3.4.10

Deli Üzüm...




























Şişe içinden es be rüzgar!..
Arkamdan önüme es, ahengin bol olsun;
Sözümden susuma es...
Martılar çağlasın denizinde.

Kırmızıya çalsın mâbedinin toprakları;
hokkadan damlasın damlaların...........

Delirt üzümleri bir bir!
Bordoya çalsın kanımız;
son bir sarhoşluğa kalsın,
...soluğumuzdaki özlem kokusu.

23.3.10

Kabzımal O.o

Tüysüz sus kuşu olmalı bu!
Sersemleştikçe balonlar uçuruyor göğün en derinlerine bak bi!

Yosunsuz bir yeşillik olmalı bu!
Kavunsuz peynir tarlası ya da...

Kim bilir belki de saksağan tarlasındaki taş tepside bıraktın,
yaşlı teyzenin pelerinini;
ya da sana pişirdiği otlu çöreği mi önemsemedin,
de getirdin beni kuru tuz yaylasına!?

Neresi ise hazırlanalım!
Göz nişanına atışa hazırlanalım, der misin ebet?

Kursak balatasını yaka gelmişiz bakıver aney;
bu kabzımal pek bi ağır oldu.