Tarih sayfalarının izdüşümleri yansıyor aynama.
Ayaz.
Poyraz.
İstanbul.
Her şey, her zamankinden karanlık…
Işığa geçişin özlemle kavrulmuş huşû dumanı var bulutların
üzerinde.
Edilen onca yemin unutulmuş,
Görmezden gelinen onca savaş yenilenmeye yüz tutmuş.
Hava aydınlık.
Kar, daha da aklaştırıyor çirkinlikleri.
Yüz yıl öncesine ayak basıyorum.
Kırmızıya çalan sokaklar, alevden gökyüzünde demleniyor.
Ben, İnsan, hâlâ acısını ve pişmanlığını taşırken
sırtlandığım ruhların,
Görmezden gelemiyorum artık haksızlığın.
Geçen yıllar hiçbir şeyi değiştirmemiş sanki.
Köşeye yığdığım defter sayılarını unutmuşken tam da, eskilerden nüfuz etti.
Ben, İnsan, hâlâ anlayamıyorum kendimin kendimden farklı
olmadığını.
Sözcüklerimin ayakları birbirine karışıyor,
Ne diyeceklerini bilmiyorlar pervazıma konan kumrular.
Fethettiğim dalgalar beni bir hışımla alabora edecek kadar
sâkinler oysa ki…
Ben, “insan”,
Küçüldükçe büyüyorum amansız kaçışlarımda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder